Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

29 Nisan 2011 Cuma

bal kaymaklı krep

eşimin dünyalar tatlısı kızkardeşi burcu'dan aldığım bir krep tarifiyle, blogumun sadece bebek mamalarından oluşmayacağının işaretini veriyorum. tarif fotoğrafsızdır çünkü bu blogun sahibesi, tadına bakmak için fotoğraf çekmeyi bekleyemeyecek bir tatlı canavarıdır:)) bu krep yüzde yüz garantilidir, tıpkı zamanla vereceğim diğer tarifler gibi.

'yemek yapmayı sevmem ama mutfağa girince de kötü bir şey pişirmem' mottomdan hareketle....evet başlıyoruz;

önce malzeme listesi:

Krep Hamuru İçin;
2 yumurta
1 su bardağı süt
1/2 su bardağı içme suyu

1 su bardağı un

Bir tutam karbonat

Bir tutam tuz
1 tatlı kaşığı tereyağı

Yapılışı;
2 yumurtayı mikser ile 2-3 dakika çırpıyoruz. Ardından sırasıyla sütü ve suyu ekleyerek biraz daha karıştırıyoruz. Çok az kabartma tozu ve çok az tuzu una ekleyerek unla birlikte 1-2 dakika daha çırpıyoruz. Önceden ısıttığımız teflon tavaya terayağını alıp, tavanın yüzeyini yağlıyoruz. Bir kepçe yardımı ile krep hamurunu tavanın ortasına döküp, tavayı elimizle döndürerek hamurun  her tarafa eşit dağılmasını sağlıyoruz. Arkalı önlü pişirip servis tabağına alabilirsiniz.

Diğer Malzemeler;

Bal
Kaymak
Nar
Pudra Şekeri
Tarçın

 Krebinizin içine bal ve kaymak sürerek, rulo şeklinde kıvırıp; nar, tarçın , pudra şekeri veya dilediğiniz bir reçel ya da meyve ile tatlandırabilirsiniz. Ruko haline getirdiğiniz krebi küçük parçalar halinde de ikram edebilirsiniz.. Şimdi çok kolay ama çok lezzetli bir tatlınız var.. Afiyet Olsun..
Krep İpucu: Krep hamurunu buzdolabında yarım saat beklettikten sonra pişirirseniz çok daha güzel olacak.
PS:burcu'cum teşekkürler

ankara'da bahar!

1999-2005 arası öğrenciliğim ve ufak çaplı özel sektör deneyimim dahil ankara'da tam beş buçuk yıl geçirdim. o yüzden eski ankara kışlarını da baharlarını da iyi bilirim. hani şu parklarda bankların karın altında kaybolduğu, binaların çatılarından sarkıtların uzadığı, kalın kalın pardesülerle gezilen, kar çizmeleri giyilen zemherileri...baharlarını da iyi bilirim ankara'nın. ılık ılık rüzgarın estiği ama güneşli baharları...fakat benim istanbul'da geçirdiğim caaanım yıllarda ankara'nın kışına da baharına da bir şeyler olmuş...kış dediğimiz baya baya eskinin sonbaharı, ilkbahar dediğimiz yine eskinin sonbaharı...kısaca kışla ilkbahar arasındaki fark yok denecek kadar az.
benim canım oğlum kasımda doğduğundan, biz tüm kışı evde geçirdik yada en fazla öyle çok da bayılmadığımız avmlerde geçirdik. bu süre zarfında da ben hep baharın hayalini kurdum. oğlumu pusetine yada slingine atıp sokak sokak gezecektik. benim üzerimde öyle evden çıkarken kan ter içinde kalmayacağım türden incecik kıyafetler olacaktı. çantamızda en fazla birer hırka bulunduracaktık ama nerdeeee...eş durumuyla ankara'ya değil de londra'ya gelmiş gibi hissediyorum kendimi. kombiyi hala kışın hangi derecede çalıştırıyorsak, aynı şekilde devam ediyoruz. kılık kıyafet zaten aynı. montlar, şallar vs vs. ,
ben çok sıkıldım bu kasvetli, yağmurlu ve soğuk ilkbahardan.
bebekle ve onun araç gereçleriyle evden çıkmamız zaten büyük seramoni, bir de yağmur, soğuk eklenince iyice mesele haline geliyor.
umarım mayıs ayı eski mayıslardan olur ve biz bir türlü kıramadığımız esaret zincirimizden sağlıkla kurtuluruz....

28 Nisan 2011 Perşembe

kaybedenler kulübü

evet başlıktan anlaşıldığı üzere bu sabah bu filmi izledik. bu sabah dediğime bakmayın, izlemeye 2 gün  önce başlamıştık. 2 periodda tamamladık. tuna sabah sekerlemesini yaparken, eşim de henüz işe gitmemişken, dün eşimin annesinin getirdiği böreklerle kahvaltımızı salonda yapmak suretiyle filmi de bitirmiş olduk. ben zaten ufak çaplı bir nejat işler fanı  ve de çok fazla loser-rocker-undergorund arkadaşa sahip biri olarak filmi sevdim. cenk de sevdi ama....
bu film hakkında daha dogrusu izlediğim her film hakkında çok fazla şey yazmak isterdim ama oğlum henüz 6 aylık ve kendisi beni bilgisayar dahil hiçbir alet edevatla paylaşamıyor.o yüzden şimdilik sadece önermekle yetiniyorum.

25 Nisan 2011 Pazartesi

su çiçeği git evimizden

oğlum tam bir hafta önce bugün su çiçeği oldu. alnında bir sinek ısırığı benzeri döküntüyle başlayan hastalık tüm vücudunu, yüzünü kapladı. totosu, pipisi dahil heryeri benek benek oldu. ama şükürler olsun ki, ateşsiz atlattık bu hastalığı. sadece ilk 3 gün kaşıntının verdiği huzursuzluk ve uykusuzluk yıpratıcı oldu. sonrasında herşey yoluna girdi. artık döküntüler kabuk bağlıyor. ama tunanın kafasını kaşıma, saç yolma sorunsalı tam gaz devam ediyor. hayır o yolduğu saçlar eline yapışıp ordan da emilmek suretiyle mideye indirilmese sorun yok da...

türk sinemasına adanmış bir pazar günü

tunanın su çiçeği geçiriyor oluşu bizi tam 7 gündür eve bağlayan tek sebep. cumartesi günü burcu(eşimin kardeşi) ile yaptığımız kuaför kaçamağı ve bir kayınvalide ziyareti dışında evden 1 haftadır hiç çıkmadım. cumartesi gecesini viski denizinde boğularak geçiren kocişkomun pazar gününe bitap şekilde uyanmış olması bize pazar gününü de evde geçireceğimizin işaretçisi oldu. zaten hava da berbattı. kasvetli,yağmurlu bir pazar gününü güzelleştirecek tek şey oturup film izlemek olur dedik ve günü türk sinemasına adadık. ne zamandır birikmiş birsürü filmimiz vardı. çoğunluğu izledik ilk. sonra gemide, sonra da kosmos. gemide için zaten söylenek sözler çoktan söylendi. diğer iki filmi de müthiş zevkle izledik. ba-yıl-dık hatta. kosmos beni kars'a götürdü yıllar sonra, çoğunluk ise çok derinlere...cenk de ben de çok etkilendik filmlerden.
daha geniş bir vaktim olduğunda filmleri belki detaylı irdelerim ama siz yine de imdb den bir göz atın:)

katı gıdalar sorunsalı

yaklaşık 15 gündür evimizin en önemli gündemi bu. tuna'nın katı gıdalarla tanışması, benim de nefret ettiğim-yıllardır sadece zorunluluktan hızlıca girip cıktığım mutfağa yavaş yavaş adapte olma sürecim başladı. anne olduğum ilk günden beri en büyük endişem bu level'ın hakkını verememekti çünkü ben gerçekten ama gerçekten yemek yapmaktan hiç zevk almıyorum. evlenmeden önce ya ev arkadaşlarım yada diğer arkadaşlarım hep yemek yapmayı seven insanlardan oldu, o nedenle hiç aç kalmadan hatta gayet de iyi beslenerek bugünlere geldim. evlendikten sonra da eşimle beraber giriştiğimizi mutfak maceraları hem eğlenmemize hem de doymamıza neden oldu ama hamile kaldıktan sonra mutfakla olan ilişkimi iyice düzeyli hale getirdiğimden tunanın ek gıdalara geçişi benim için büyük bir serüven olacaktı-oldu da...
neyseki annelik duygusu tüm sevgilerin ve nefretlerin üzerinde,disiplinlerüstü bir hissiyat. tunaya yemek hazırlamak, ona sevmediği mamaları kakalamak, mutfakta yaratıcı olmak artık benim için zevk. ama sedece ona yemek hazırlamak zevk, yemek yapmayı hala sevmiyorum, o ayrı:) hatta ona yaptığım çorbalar bolca tuz ve pulbiber ilavesiyle benim öğle yemeklerimi bile oluşturuyor.
şimdi biraz da katı gıda serüvenimizde bize yoldaşlık eden mamalardan  bahsedeyim. ha bir de not düşeyim: onca bilgi kirliliğine, etraftan kulağıma fısıldanan hata yüksek sesle tekrarlanan ek gıda gurmesi pek çok anneye inat ben kafama uyan mamaları öncelik yada miktar kısıtlamasına yenik düşmeden veriyorum. aksi halde her kafadan sinir bozucu çok ses çıkıyor. i don't care...
*tunişoma ilk olarak armut püresi verdim. zaten bikaç aydır ben sürekli armut yediğim için tuna da armutun kokusuna, hatta tadına fazlasıyla aşinaydı. ben her yediğimde onun da diline suyundan değdiriyordum. sonuç:armutu çok sevdi
*sonra elma püresi, yine tanıdık bir tattı. elmayı da çok sevdi.
*havuç-ilk deneme yaptığım pırasa yemeğinin içindeki havucu tattırmaktı. yedi ama öyle bayıla bayıla değil.
*sonra arzum yoğurt makinamla yaptığım ilk yoğurt denemem ve tunanın yoğurtla tanışması.sonuç:başarısız, hiç sevmedi.
*sebze çorbası(havuç-patates-irmik-pirinç-kabak-z.yağı) sonuç:başarısız, hiç sevmedi hatta püskürttü.
*sebze çorbası(bu kez patates,havuç,irmik,z.yağı) 3.günün sonunda biraz da aç kalınca yedi ama tadını hiç sevmedi. zaten sevilecek gibi de değil. artanları ben yiyorum ama tuz ve pulbiber ekleyerek:)
*muz: armut püresiyle karıştırarak veriyorum,üzerine biraz da z.yağı ekliyorum.malum tuna katı gıdaya geçtiğimiz ilk günden beri sürekli kabız.sadece duphalac ve fitil yardımıyla kakasını yapabiliyor. sonuç:muzu çok sevdi.
*kayısı püresi:suda kaynattığım gün kurusu kayısıları blenderdan geçirdim. amaç müshil etkisi yaratmaktı, işe yaramadı. tuna beni yanıltarak kayısıya öyle çok da bayılmadı.(benim hatam da olabilir, tam acıkmasını beklemiyorum bir türlü)
*babaymix:hiç sevmedi, zaten sadece denemek için vermiştim. muzla karıştırınca az da olsa yedirmeyi başardım.
*aptamil pirinçi muhallebi: öyle bayılmadı ama geri de çevirmedi. 3-5 kaşık da olsa yiyor. ama her gün vermiyorum.3 günde 1
 şimdilik menümüz bu mamalardan oluşuyor. zamanla zenginleşeceğinden eminim. ayrıca tunayı hala emziriyorum. hem de her fırsatta. bir de akşamları 120 cc devam sütü veriyorum.
6.ayı doldurduktan sonra kahvaltıya başlayacağız sanırım. şimdiden kafamda planlar yapıyorum....
her bebişe ve de tunişkoma iştahlı günler dilerim